25 Mayıs 2015 Pazartesi

Reyhan Çiçeklerine Selam Olsun

Ben çiçeklerden en çok reyhanı severim mesela. Hayır, marjinal olma sevdasında değilim, kendime bohem mutluluklar oluşturmak ya da çiçekler âlemindeki belli başlı birkaç çiçeğin hegemonyasını kırmak iddiam da yok. Sebebimi dinleyin, hak vereceksiniz…

Gül, enfes bir kokuya sahiptir. Güzel bir görüntüsü vardır. Rengi kırmızıysa derdi başka, sarıysa başkadır. Ama bunların yanında hafife alınamayacak bir yanı vardır gülün: Kokusunu herkese hissettirir. Bahçeden geçen herkes gülün kokusunun ve nazlı duruşunun farkına varır. Civardaki herkese varlığını hissettirmek zorunda hisseder kendini. Tıpkı “hangi çiçeği seversiniz?” sorusuna genel itibariyle verilen hanımeli, leylak, kasımpatı, karanfil ya da tüm diğer çiçekler gibi… Her biri varlığını ilan etme, ‘ben buradayım’ deme çabasındadır sanki. Ama reyhan…
Reyhan özeldir. Alabildiğine sade, gösterişsiz bir görüntü, farkına varılmayacak bir koku. Ama eğer ellerinizi sürer, okşarsanız yapraklarını reyhanın, yani civardan geçen herhangi biri olmaktan daha fazlasını yaparsanız, namahrem olmaktan çıkıp mahremine girerseniz eğer, size daha önce hiç almadığınız bir kokuyu sunar.

Malumunuzdur, reyhanın kokusunu almak istiyorsanız ellerinizi yapraklarına sürmeniz icap eder. Yani aslında reyhanı değil, kendi ellerinizi koklayarak alırsınız o muhteşem kokuyu. Hatta rivayet odur ki; aynı reyhanın yapraklarına ellerini süren farklı iki kişinin aldığı koku bile aynı değildir. Çünkü reyhanın kokusu teninizin kokusuyla, temizliğiyle birleşip ulaşır burnunuza. Siz ne kadar temizseniz reyhanın kokusu da o kadar güzeldir yani.

Gül ile bülbülün sevdasını cümle âlem bilir mesela. Bülbülden olmasa bile gülden sebeptir. Bir kendini fark ettirme, hissini ilan etme çabası: ” Hey! Siz, kokuma meftun, kokumla Mecnun olanlar. O kadar talibe rağmen ben bülbülü seçtim, bilin.” Sanki bülbüle olan aşkı birilerince bilinmezse yeterince kıymetli, yeterince sevdalı olamayacağından korkar gibi… Kim bilir belki de sevdalarını herkese duyurduklarından mütevellit bir türlü kavuşamadılar birbirlerine. Ya da sevdaları ayağa düştü de, haklarında herkes konuşabilir oldu. Sevda kalpte tutulduğunda değerli galiba, teşhir edildiğinde ne kişinin bir ağırlığı kalıyor, ne de hislerin saygı duyulası bir tarafı. Kalbi dert taşımasını en çok bilen de, taşıdığı hislerden ve sahip olduğu gösterişsiz güzellikten dolayı en çok saygıyı hak eden de reyhan galiba. Çünkü baksanıza, reyhana dair en ufak bir söylenti, en küçük bir dedikodu çıkmamıştır koca edebiyat tarihinde.
Gül ya da diğerleri, başkalarınca tanındığı sürece mutludurlar. Kendilerini ne kadar öne çıkarabilirlerse; saklı güzelliklerini, daha doğrusu hak etmeyenden saklanması gereken güzelliklerini ne kadar herkesin gözleri önüne serip kendilerini teşhir ederlerse, yani ne kadar çok hissederlerse tanındıklarını, o kadar değerli olduklarını zannederler. Ama reyhanı kimse bilmez, yapraklarını okşayanlar hariç. Üstelik, değerli olduğunu hissetmek için diğer çiçekler gibi başkalarının beğeni dolu bakışlarını ve cümlelerini duyma ihtiyacı da hissetmez reyhan, bilakis kendisine dokunana değer verir. Ayrıcalıklı hissettirir, başka kimsenin almadığı, alamayacağı bir kokuyu hizmetine sunarak…

Diğer bütün çiçekler olanca hünerleriyle kendilerini beğendirmeye çalışırken, kokularını, renklerini, sahip oldukları güzellik adına her nimeti, hak edip etmediklerine bakmaksızın civardan geçen herkese tabiri caizse teşhir ederken reyhan alabildiğine vakurdur. Bekler… Farkında gibidir en özelkokulardan birine sahip olduğunun, peygamber tavsiyeli, peygamberin sevdiği koku olduğunun, Cennet olduğunun… Kendini teşhir etmez, hak edenin onu bulacağını bilir gibidir. Zaten, Allah (c.c) “Temizler temizler için…” diyerek hak edileceğinin garantisini de vermiştir.




Allah (c.c)’ın Kuran’da emrettiklerinin dışında, yarattıklarında ibretler aramamızı isteyerek de bize yol gösterdiğine inanmışımdır hep. Allah, Kuran’da emrettiği bir şeyi tabiatta vücuda getirerek emrin nasıl yerine getirileceğine dair örnekler sunar. Kim bilir belki de reyhanın yaratılma amacı budur,Allah’ın verdiği nimeti nefsinin emrine sokmadan yaşayabilme gayreti. Alabildiğine gösterişsiz yapısı ve dışarıdan bakıldığında neredeyse hissedilmeyen kokusuyla Müslüman bir hanımın sosyal hayatta, toplum içinde nasıl davranması gerektiğini göstermek için yaratılmıştır belki. Ya da, Allah tarafından güzellik olarak nimetlendirilmiş olsalar da, sahip oldukları bu güzelliği uluorta teşhir ederek ve bunu bir yarışa dönüştürerek, hem sahip oldukları nimetin imtihanını kaybedenlere, hem de başkalarının nefsiyle olan imtihanını kaybetmelerine sebep olanlara bir öğütleyici olarak da yaratılmış olabilir pekâlâ…
Mesele sadece reyhan olabilmekte değil elbette, reyhanın kokusunu hak edecek temizlikte bir tene sahip olmanın da kavgasını vermek gerek. Biz gül kokusuna methiyeler düzüp gözümüzü kendini bize sunanlardan alamadığımız sürece ne reyhanlar hak ettiği ilgiyi görecek, ne de bahçıvanlar, yani anne babalar, yeni reyhanlar yetiştirmek için iştiyaklı olacak. Gözü sürekli gül görmeyi kanıksamış, gözü sürekli gül arayan, yani teni kirlenmiş birisi reyhanın kokusunu da hakkıyla alamaz. Çünkü dedik ya, reyhanın kokusu tenimizin kokusuyla birleşerek gelir burnumuza. Koku ne kadar güzel olursa olsun, ten kirli oldukça kokunun güzelliği anlaşılamaz.
Hâsılı; söylesenize, haksız mıyım?..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder